Babamın 4. Ölüm Yıldönümü
Her yıl 30 Temmuz’da başlayıp 31 Temmuz gecesi gece saatlerinde yazıyı yayınlayarak bir nebze rahatladığım günlerdeyim. Babamı tam 4 sene önce bugün bu yazıyı yayınladığım saatlerde kaybettim. Vefatı hala tam kabullenebilmiş değilim.
Bu yazının konusunu çok düşündüm. Gerçekten ilk yıllarda anlatacak onca şey varken zaman geçtikçe özlem dinmeye ve ölümü kabullenmeye başladıkça anlatacak şeyleri de azalıyor insanın.
Gidişi böyle olmuştu babamın. İlk günler ne acıydı, Her ölüm erkendir yazısını ağlaya ağlaya yazmıştım. Zaten en az 2 sene daha şiddetli şekilde ağladım. Ne zaman ki hamile olduğumu öğrendim, ondan sonra kaygılarım başka yöne kaydı, oğlum için babamla ilgili duygularımı bastirdım, bu acıyla böyle başa çıkabildim.
Babamın vefatı sonrasında
Babamın vefatı sonrasında ailemiz çok değişti, meğer bizi bir arada tutan ve kavgaların uzamasını engelleyen kişi babammış. Meğer aile içindeki adaleti sağlayan babammış, meğer ben yalnız ama çok güçlü bir aile üyesiymişim.
Özellikle hamilelik ve oğlumun ilk yıllarında kardeşlerimden hiç destek göremedim. Saolsunlar doğuma geldiler ikisi de, doğum haftasında kardeşlerimden biri 5 gün bizimle kaldı. Ben sandım ki çocuğum büyürken de ararlar, onların çocuklarında duyduğum heyecan ve ilgiyi biraz da olsa gösterirler. Çok şey de beklemiyordum açıkçası. Hani haftada bir ararlar, oğlumun resmini isterler, oğlun nasıl diye sorarlar falan.
Ancak ablalarım benimle konuşmak yerine genelde annemle konuştu, onlara göre oğlumla yakından ilgilendiler çünkü anneme hep sormuşlar. Ancak işin gerçeği bir kelama ihtiyaç duyduğum ve çocuğumun zor geçen ilk 11 ayında 15 dakikalık mola bile bulamadığım ve işten yorgun gelmiş eşimden medet beklediğim anlarda kardeş eksikliğini çok yaşadım.
İşte rahmetli babam, böyle bir duruma tepki gösterecek tek kişiydi, çünkü bu adaletsizdi ve bunu herkes görüyor. Ablalarım oğlumun ilk 11 ayında evime sadece ikişer kez geldi ve geldiklerinde de birkaç saat oturdu. Doğumda yanımda kalan ablam bir tanesinde gece kalıp sabah kahvaltıyı hazırlamıştı ve benim 2 saat fazla uyumam için kızıyla çocuğuma bakmıştı. Ama hepsi bu. Şu anda oğlum 18 aylık, birer kere daha geldiler! Ben ise onlarla görüşmek, yeğenlerimle konuşmak için hiçbir fırsatı kaçırmadım, hala da yeğenlerimle aram çok iyidir.
Annem bu süreçte pasif kaldı. Baştan çocuk bakamayacağını söyledi, soğuk da durmadı, oğlumu çok seviyor biliyorum, sabahları birkaç saatliğine evine gidiyorum, yardım ediyor, konuşuyoruz falan. Çok sıkıştığımda bir günlüğüne gelip kaldı. Hani yardım etmedi desem nankörlük olur. Kimse yokken benim ne kadar farklı olduğumu söylüyor ama diğer ablalarımın yanında beni eleştirebiliyor.
Velhasıl öyle zor günler geçirdim o kadar çok yoruldum ki, şu anda küçük meleğimin büyümesi benim için diğer kırgınlıkları bastıran ve beni her geçen gün daha da güçlü kılan en önemli unsur oldu.
Öldürmüyorsa güçlendirir diye bir laf var ya hani, ne doğruymuş, eskiden mahrem tıp alanına girmeme müsaade etmeyen ve bana “sen tıp eğitimi” almadın uyarısını sürekli yapan ablalarımın şu anda benim araştırmalarımdan birşey anlamayacağına kanaat getirdim. Kaynak göstersem okuyup inceleyemezler zaten böyle bir kaygıları da yok. Artık onlara açıklama bile yapmıyorum hiçbir konuda.
Örneğin önceki üç konuda aşı hakkında birkaç bilgi paylaştım, prestijli tıp dergilerinde yayınlandığı halde söylesem yazıma bakmazlar bile. Zaten 7 yıldır bu blogta yazıyorum, blogumun adını sorsam bilmezler. Kaç kere link verdim oysa, kaç kere blogumdan bahsettim. Şu anda blog ismimi sorduklarında lafı karıştırıyorum, artık okumasınlar blogumu. O dönemler geride kaldı. Ben de komplekslerimi yendim, bilgi 30 sene önce bitirilen tıp okulunca kazanılmıyor maalesef, yeni araştırmaları okumadan sağlıkla ilgili bilirkişilik yapmak onların taktiri.
Babamın kusurları yok muydu?
Neyse babamın vefatı hakkında yazmaya niyetlenip kardeşlerimi eleştirmek istemiyorum. Babamın kusurları tabii ki vardı. Örneğin sigara. Babam sigara konusunda bize çok ama çok yanlış örnek oldu. İlk kalp krizinden sonra çoğu kişi sigarayı bırakır, babam da 13 yaşından beri ilk kez o dönem sigarayı bırakmıştı ama mutluluğumuz sadece 7 ay sürdü. Babam vefatı na kadar yoğun bir şekilde sigara içmeye devam etti. Sırf babam sigarayı bıraksın benim gibi sigara kaynaklı sorunlarından kurtulsun diye, elektronik sigara ile ilgili deli gibi araştırmalar yaptım, babama set yaptım, o kadar ilgilendim ama iki puf çekip “bu sigaranın yerini tutmaz, boş buhar” deyip kullanmadı.
Babamın hatırladığım bir başka kusuru ise sürekli ben erken ölürüm demesiydi. Son 10 yılında bu cümleyi o kadar çok tekrarladı ki, herhalde vefatı kendisine fazla sürpriz olmamıştır.
Babamın geçmişte beni en çok kızdıran özelliklerinden biri inatçılığı idi. Kentsel dönüşüm kapsamında eski 79 metrekarelik yarısı bitmemiş depo görünümünde olan ikinci katında oturduğumuz evi, sırf müstakil diye kat karşılığı satmak istemedi. Sonra üstüne kendisi müteahhitliğe soyunarak üçüncü katı çıktı. Zemin kattaki bitmemiş depo alanı (bir arkadaşına inat dükkan yapmak üzere başlamış, yarım kalmış bir kat) ve üstte 79 metrekarelik iki küçük daire olan, bahçeli kömürlüğü dışarıda olan bir ev kaldı sonunda. Oysa arka bahçemiz ve şu anda zorunlu olmayan kömürlükler sayesinde bize 4 katlı bina yapılacaktı, 2 katı bizim olacaktı, üstüne baya para vereceklerdi ve 120 metrekarelik iki lüks dairemiz olacaktı. Ölene kadar da müstakil evden vazgeçmediği için pişman olmadığını söyledi. Bu konu onun kusuru muydu tartışılır.
Yıllar sonra rahmetli babamın kusurlarından bahsedebiliyorsam yavaş yavaş iyileşmeye başlamışımdır belki. Geçen sene bunları aklıma bile getiremiyordum, hep ölüm anında takılıp kalıyordum ve ağlamaya başlayıp düşüncelerimde hiç ilerleyemiyordum. Babamın arkasından dua bile edemiyordum, artık her gece dua da ediyorum rahmetli babama.
Ya baba, bak sana yine kızdım, ben fazla yaşamam dedin durdun hep, ne gıcık olurdum bu lafına. Işıklar içinde yat, Allah inşallah bizi cennette kavuşturur.
Babamın 5. ölüm yıldönümü yazım – VEDA
Yorum Gönder