Ölüm ne kadar soğuk bir kelime. Bir kişiyi bir daha asla göremeyeceksiniz, ona dokunamayacaksınız, bir daha onunla sohbet edemeyeceksiniz, kavga edemeyeceksiniz, seyahat edemeyeceksiniz. Hele ki o kişi dağ gibi arkanızda sağlam duran ve sizi koşulsuz seven bir kişiyse. Her ölüm erkendir.
Babamın vefatının üzerinden bugün 48 gün geçti. Ancak şimdi (belki de) onun ölümünü kabullenebildim ve ağlamalarım kesildi; ağlamalarım yerini doldurulamayacak bir kedere bıraktı.
Babam 69 yaşında vefat etti
Babam güzel bir hayat yaşadı, 69 yıl. Ölümü kendisi de beklemiyordu. Cumartesi gecesi bir arkadaşın kardeşinin düğünü vardı. Alkol alan arkadaşımızı ailesiyle evimize davet etmiş ve onlara Türk kahvesi ikram etmiştik. Tam onları uğurlarken telefonlar çaldı. Üstümüzü değiştirmeden gece 1.40 civarı Balçova’da babamların evine gittik. Arabayı sürerken sakindim, öleceğini hiç hissetmedim, evin önünde sokağın tam ortasında ışıkları yanıp sönen ambulanstan biraz tedirgin oldum ama hızla yukarı çıktım.
Hatırlaması, yazması zor o anlar.. Ölüm anları…
Eve çıktığımda annemi salonun dışında bir sandalyeye oturtmuşlar ve içeri almıyorlardı. Yanında üç ambulans görevlisi, eniştem ve iki komşu genç vardı. Kapının kenarından baktığımda kaşları hafif çatık ve baygın yatıyordu. Bilinci bir türlü gelmiyordu. Bu nedenle hastaneye götürmeye karar verdiler.
Hastane acil kapısında beklemek çok zor hele ki neredeyse 30 dakikadır bilinci kapalı olan kişi babanızsa. Eniştem doktor olduğu için tüm müdahaleler sırasında içerideydi ama annem ve beni içeri almadılar. Sonra bir boşluk bulup aralarda gittim, sesler geliyordu ama sıkıntılı bir durum olduğu belliydi.
Dışarı çıktım ve ağlayarak anneme:
-Anne bu kadar süredir bilinci kapalıydı. Kendimizi kötü şeylere hazırlasak iyi olacak” dedim.
Saat 01.20’de basit bir gaz sancısı gibi görünen sancı, 10 dakika kadar nefes alamama, bilincin kapanması ve saat 03.00 vefat. Bu kadar hızlı oldu her şey.
Vefat ettiği gün babam her zamanki gibi yürüyüşe çıkmış. Annem hava çok sıcak daha geç çık demesine rağmen 16.30’da çıkmış. Yiğenim Efe için çekirdeksiz sarı üzüm almış. Eve gelmiş, duşunu almış, dinlenmiş. Annemle yemek yemişler, her zamanki gibi mutfağa oturup bulmaca çözmüş. Annem “Ali bütün akşam mutfaktaydın, gelsene biraz konuşalım, yanımda otur” demiş. Anneme demlediği çaydan getirmiş, birlikte şakalaşarak yastık kılıfları takmışlar. Yatmaya hazırlanırken de gaz sancım var biraz deyip salona gelmiş sonrası da yukarıda anlattığım gibi.
Hastane kapısında beklerken eniştem yanımıza geldi ve “Ali babayı kaybettik” dedi. Bu cümle hala kulaklarımda yankılanıyor. İnsanın nefesi kesiliyor, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.
Vasiyet – defin
Vasiyeti gereği babamı Konya Göçü Köyünde defnettik. Bu süreçte İzmir TEMAD, Konya TEMAD karşılık dahi beklemeden bize yardım etti. Telefonların ardı arkası kesilmedi. Seveni çok olduğundan bize bir iş düşürmediler, akrabalarımız da hep yanımızdaydı. Kalabalık bir grup olarak akrabalarımızla beraber Konya!ya yola çıktık. Eşim ve ben bir gece önce de uyumamıştık ve yolun yarısında arabayı ben almak zorunda kaldım. Aslında gözlerim ağlamaktan şişmişti ama arabadakilerin canı bana emanet deyip dikkatimi topladım ve Uşak’ta aldığım aracı Konya Havalanına girerken eşime verdim. Sabahın 5’inde havaalanına gittik. Havaalanında babamın tabutunu karşıladık ve oradan Konya TEMAD’ın getirttiği cenaze aracıyla yola çıktık.
Morgtan babamın alınıp yıkanması kefelenmesi ve havaalanına nakli süreçlerinde tabutun çevresinden hiç ayrılmadım. Ablam Semra ve annem bu süreçte babamı bir daha görmek istemediler çünkü onu ölmeden önceki haliyle hatırlamak istediler. Ben ise öldükten 1 saat sonra morgta, hastaneden çıkartırken morgta ve yıkanırken gasilhanede gördüm. Öldükten sonra ilk gördüğümde sarılıp öptüm, sonrakilerde uzun uzun baktım. Şu satırları yazarken bile iyi hissetmiyorum. ah ah her ölüm erkendir, ne kadar doğru.
Babamı değerli yapan şey, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kişiliği, sabah akşam haber dinlemesi ve okuması nedeniyle engin bilgisi, bir kişinin bile kalbini kırmamaya çalışan ve evine helal olmayan bir lokma sokmayan kişilik yapısı ve çevresindeki herkese kendini özel hissettiren eşsiz karakteriydi. 47 yıllık eşine yani anneme “Nazmiye Hanım” demesi, uzun yolculuklarda çocuklar gibi şen olması, gördüğü Kırkağaç kavunlarına dayanamayıp 100 metrede bir arabayı durdurmak istemesi, kendi annesinin mirası olan çocuk sevgisi ve “ben yaradanı severim yaradandan ötürü” deyip arkasından her canlının sevgiyi hak ettiğine dair söylemleri aklıma ilk gelenler.. Benim navigasyonum derdim hep babama, her yeri bilirdi ama onun deyimiyle “yolları bilmezdi”. Gideceğimiz yerin güneybatı veya kuzeyde olduğunu söyleyince benim anladığımı sanırdı, sonra da kaybolurduk, gülerdik.
İlk bayramında mezarını ziyarete gittiğimizde toprağında bir karış bile eksilme olmadığını gördük, iki ağır sağanak yağmura rağmen. Arkasından çok dua ettik, edildi. Allah mekanını cennet etsin. Onu hala çok özlüyorum.
Babam öldüğünden beri iki kez onu rüyamda gördüm. Hala rüyalarımda bile olsa sarılmadık.
Herkesin babası değerli ama benimki başkaydı. Her ölüm erkendir ama her ölüm bu kadar ani değildir. Kendime gelemiyorum.
01 Eylül 2021: Babamla ilgili yazılarımı Hayatımın İçinden kategorisinde yayınlayacağım zaten bu kategoriyi de sırf onunla ilgili yazabilmek için açtım. Sadece ölüm yıldönümlerinde yazabiliyorum, sürekli yazsam içimdeki acı hiç dinmeyecek.
Babamın 1. ölüm yıldönümü yazım
Babamın 2. ölüm yıldönümü yazım
Babamın 3. ölüm yıldönümü yazım
Babamın 4. ölüm yıldönümü yazım
Babamın 5. ölüm yıldönümü yazım – VEDA
Yorum Gönder