Babamın 2. yıldönümü. Zaman nasıl hızlı akıyor.

Bugün 31 Temmuz 2018. Babam Ali Kalmış’ın ölümün tam olarak 2. yıl dönümü. 2 sene önce dün gece 1 saat içinde sapasağlam babamın  gaz sıkışması sanılan ani kalp krizi ile vefatına şahit olduk. Ateş düştüğü yeri yakar, benim son birkaç gündür tek gündemim de bu. Allah rahmetli babam a rahmet etsin.

Babam Ali Kalmış – 20 Ocak 1947 – 31 Temmuz 2016

Yazıda aklıma ilk çırpıda gelen şeyleri maddeler halinde yazdım. İçimde burukluk var, gündemim tüm hafta buydu. Tabii ki binlerce milyonlarca şey öğrendim rahmetli babam -dan. Diğerleri de sonraki yıllara kalsın. Özellikle son maddeyi henüz tam görmedim. Çocuğunuz olunca anlarsınız dediği şeyler için çocuğumun gelmesini bekliyorum (şu anda 3 aylık hamileyim).

Baba seni çok seviyorum ve seni hala çok özlüyorum. Ruhun şad olsun, belki bize öğrettiklerin çocuklarımızın da işine yarar. Elimden geldiğince her yıl burada da anacağım seni.

Aşağıda babamın sohbetlerimizin esnasında sıkça kullandığı cümleler var. Hangi olaylara istinaden söylediğini de hatırladığım kadarıyla yazacağım.

Fakirin yüzü soğuktur

Babam bu cümleyi o kadar çok olay için kullandı ki. Babamın gençliğinde şu anda annemin oturduğu müstakil evi yaptırırken sık sık parası bitmiş. Malum astsubay maaşıyla 3 çocuk büyütüyor. O anda parası olup da ödese çok küçük rakamlara kapatacağı borçları daha sonra ve 10 katına ödemek zorunda kalmış. O dönem en yakınındakiler durumunu bildiği halde yardım dahi teklif etmemiş. Buca’da gençliğinde aldığı bir araziyi kelepir altı fiyata satmak zorunda kalmış. Şu anda satmamış olsaydı 400 bin lira değerinde olacak bir araziyi 20 bin liraya satmak gibi düşünün.

Babam zaten hayatı boyunca borç istememiş bir karakter, fazlasıyla gururlu. Asla parasızlığını belli etmemiş, ama o dönem sıkıştığı da belliymiş. Bazı akrabalarımızın triyoner olduğu dönem olduğunu belirtmem gerek. O yılları anlatırken bu cümleyi çok kurardı.

Bu nedenle rahmetli babam üç kızının da kimseye muhtaç olmaması, hiçbir zaman borç isteyecek duruma düşmemesi ve onun tabiriyle “kimseye eyvallahlarının olmaması” için kızlarını meslek sahibi ve iş sahibi yapmayı hedeflemiş. Annemin hakkını da burada vereyim. Annem, “aman okuyun, erkek eline bakmayın” diyerek büyüttü bizi. Bizim açımızdan okumak dışında bir alternatif hiç olmadı.

Fakirin yüzü soğuktur, fakir olduğun bilindiğinde herkes senden vebalı gibi kaçar. Paran varsa arkadaşın da çok olur derdi. Arkadaşını iyi seç, kimseye haddinden fazla değer verme derdi.

Fakirlik, parasızlık hakkında aklımda kalan bolca cümlesi var. Örneğin; Ben size altın bilezik taktım, gerisini siz yapacaksınız, gençliğimde bulgur pilavı ve patates yemeği ile doydum, ekmek ve su ile de karın doyar, derdi. Şimdi trilyonlarda yüzüyorlar ama fazla değil, 10 – 15 sene sonra sefilleri oynayacaklar dediğinde ona gülmüştük haklı çıktı. Hazıra dağlar dayanmaz. Zenginler parayı çok sever. Parası olmasa da çalışkan bir eş seç. Bir malın değerini parasıyla ölçme, bir bakarsın o para etmeyen tarlalar bir aileyi geçindirir, gibi cümleleri duydum ağzından.

Babamın Öğrettikleri -2 – hayat
Rahmetli babam ve annem

Bir kızı zincirlere de vursan istediğini yapar

Konya Nalçacı’da 6. katta oturuyorduk. Yan dairemizde 5-6 kız çocuğu olan şişman bir teyze oturuyordu. Çok bilmiş, biraz da dedikoducu bir teyzeydi. Kocasını bastıran bir tipti. Bir gün beni sınıf arkadaşım eve bıraktı, saat geç olmuştu ve hava kararmıştı. Nalçacıda belediyenin oralarda boş gezen ve toplu dolaşan köpekler vardı. Babam hava karardığında güvendiğiniz bir erkek arkadaşınızla gelin demişti, ben de onu da yanımda getirmiştim. Kapı açılınca da teşekkür edip evine göndermiştim. Zili çalıp asansöre bindiğimde yan dairedeki kadının büyük kızıyla karşılaştım, selamlaştık, evlerimize girdik.

Ertesi gün bu teyze zili çaldı. Kocan kızmıyor mu diye anneme sormuş. Annem ne olduğunu anlamamış. Senin çocuk demiş, yanında erkekle gece evinize geldi. Annem de biliyorum, kız geldiğinde evdeydim demiş. Kadın somurtup “neyse biliyorsanız işte..” falan kem küm etmiş. Annem de gelince bu olayı babama anlattı.

Babam hiçbir şey söylemeden yan dairenin zilini çaldı. Kadın kapıya gelince “Nazmiye hanıma birşeyler söylemişsiniz, bana da anlatın” demiş. (Anneme başkalarının yanında Nazmiye hanım derdi). Kadın lafı evelemeye başlayınca babam da: Bakın … hanım, bir kızı zincirlere de vursanız da istediğini yapar. Ben kızlarıma güveniyorum, gizli saklı bir şeyler yapmalarındansa açıkça yapmalarını tercih ederim. Kaldı ki hava karardığında sınıf arkadaşıyla eve gelmesinde hiç sakınca yok, yukarı çıksaydı yemek de yerdik. Bir daha eşimi böyle şeylerle rahatsız etmeyin”.

Tabii bu konuşmadan sonra yan daireyle komşuluk ilişkilerimiz bitti. Babam bu tip cahil insanlarla arkadaşlık etmemizi istemezdi.

Babamın Konya’da iken direkt bana söylediği cümleler aklımdan hiç gitmez:

Mevlana neden “ya olduğun gibi görün ya da göründüğü gibi ol” cümlesini dünyanın başka yerinde değil de Konya’da söyledi? Bir düşün.
Ova insanı çok konuşur, dedikoducudur. Yayla insanı merttir, birbiriyle değil doğayla mücadele eder, dedikodu yapmaz, direkt yüzüne söyler

annem ve babam
annem ve rahmetli babam

Yalan söyleyen insana inanılmaz, güvenilmez

Ailecek görüştüğümüz bir adam vardı, bir gün annesinin çok hasta olduğunu, xxx şehrine gitmesi gerektiğini ve acil bir nakit ihtiyacı olduğunu söyledi. Babam da aşkolsun neye ihtiyacın varsa söyle demiş, o da ufak bir meblağ almış gitmiş.

aradan bir ay geçince babam bu kişiyle yolda karşılaşıp annesini sormuş, o da o anda bocalamış, annem iyi demiş, sonra da hatırlamış, iyileşti demiş. Babam o günden sonra o kişiye inanmadı. Bu kadar küçük parayı zaten verirdim, yalan söylemesine ne gerek vardı, yalan söyleyen insana inanılmaz güvenilmez. Bundan sonra bu kişiye ben nasıl güvenirim dedi ve o kişiyi hayatından çıkardı.

Sadece yalan söyleyen değil, cahil insanlardan da uzak durmamızı öğütlerdi.
Çocuk cahil kızım, seni anlamaz, boşuna eleştirme dediği birkaç arkadaşım oldu.

Atatürk Türk milletine kimlik kazandırdı

Babamın en sık kullandığı cümlelerden biriydi. Atatürk’ün yeterince anlaşılmadığını, zamanının çok ilerisinde bir adam olduğunu anlatırdı. Ben 10 yaşındayken 3 ciltlik kalın bir Atatürk ansiklopedisini ben ve iki kardeşime okutmuştu. Diğer kardeşlerimin okuyup okumadığını hatırlamıyorum ama ben baya bir okumuştum. O yıllarda ilkokul öğretmenime kılıç müslümanlığı nedir diye sordum diye babamı okula çağırmışlardı. Çocuklara kötü şeyler öğretiyorsunuz demiş benim öğretmen, rahmetli babam da “çocuk kendi okumuş, biz öğretmedik, ne güzel sorguluyor işte” demiş.

Babam Ali Kalmış ve Öğrettikleri-2
Babam Ali Kalmış ve Öğrettikleri-2

Bu konuda böyle hassas bir siyasi dönemde şimdilik daha fazla yazmak istemiyorum. Ben ne yazarsam yazayım anlamayacak büyük bir kesim var ve onlara saygı duymadığım için lafı uzatıp da cahil dimağlarında yer edinmek istemiyorum.

Söylediklerimi ben öldükten sonra anlayacaksınız, inşallah yaşarken görürüm ama ben öldükten sonra yaptıklarımı anlayacaksınız

İşte bu cümle rahmetli babam ın en çok kullandığı cümle idi. Onunla ihtilafa düştüğüm her olayda muhakkak bu cümleyi kurardı. Beni ikna etmeye çalışmazdı. Şahsen ona karşı olduğum çok olay ve kararı vardı, hala çoğunda kendimi haklı görüyorum. Çocuğum olunca anlayıp fikrimi değiştirdiğim bir olay tabii ki yok çünkü çocuğum yok. Olunca ve onu bir daha anarsam muhakkak yazarım.

Seni seviyorum canım babam, uzun seyahatlerimizi çok özledim. Son görüşmemizde “gel otur sohbet edelim, kal biraz” dediğinde “baba nasılsa 5 saat gidiş 5 saat dönüş uzun uzun konuşacağız” dediğim için hala üzgün ve pişmanım. Ruhun şad olsun büyük insan, benim tek kahramanım!

Son notum, 2 sene geçince acı azalmıyor, 1 haftadır babamı rüyamda görüyorum. Acımı sadece bastırıyorum ve düşünmemeye çalışıyorum.

Babamın 3. ölüm yıldönümü yazım

Post a Comment

Daha yeni Daha eski